Eğitim emekçisinin haklarını kırpan, sistematik olarak itibarsızlaştıran, geçinemez ve yaşayamaz hale getirenler, bugün riyakarca bir tiyatro sergileyerek, bizleri ezberledikleri sözlerle övmek için sıraya girecekler. Bugün yılın 364 günü eğitime de eğitimciye de çile çektirenler, yılın bir gününü vicdan rahatlatmak, imaj tazelemek için kullanacaklar.
Eğitime dair toz pembe bir tablo çizip, eğitim emekçisine en çok kendilerinin değer verdikleri safsatalarını sıralayacaklar. Onlar size kendi elleriyle inşa ettikleri rezil gerçekleri
anlatmayacaklar. Ama biz anlatacağız! Bunun için buradayız, alanlardayız.
Peki gerçek nedir?
Eğitim-İş’in Öğretmenler Günü için binlerce eğitimciyle görüşerek oluşturduğu güncel anketten yola çıkarak anlatalım:
Yöneticiler tarafından öğretmenlerin sözüne/fikrine değer verilmiyor. Eğitimi herkesten iyi bilen öğretmenlerin yüzde 72’si çalıştığı kurumla ilgili bir karar alınırken görüşünün
bile alınmadığını söylüyor.
Öğretmenler liyakatın yok edildiği bir sistem içinde erdem mücadelesi veriyor. Öğretmenlerin yüzde 78’i çalıştığı kurumlarda görevde yükselmenin kişisel ve siyasi referanslardan, yani torpilden geçtiğini anlatıyor. Yüzde 88’i de görevde yükselme sınavlarının güvenilir olmadığından emin.
Öğretmenlerin yüzde 63’ü okul yöneticileri tarafından siyasi baskı gördüğünü söylüyor. Okul artık öğretmen için liyakatten arındırılmış, siyasallaştırılmış bir yer olduğu kadar huzurun olmadığı bir yapı. Öğretmenlerin yüzde 90’ı önü alınmayan eğitimciye şiddet olayları nedeniyle kendini güvende hissetmiyor. Mesleğe ihanet kanunu olan ÖMK nedeniyle okulda çalışma barışı kalmadı diyenlerin oranı da yine yüzde 90.
Bugün bize “hakkınızı ödeyemeyiz” edebiyatı yapmak için sıraya girecek olan yöneticiler, gerçekten de hakkımızı ödemiyorlar. Öğretmenlerin yüzde 95’i maaşının yetersiz olduğunu söylüyor. Bu maaşla kendim ve ailem için bir gelecek hazırlayamam diyenlerin oranı yüzde 98.
Öğretmenlerin hakları gibi umutları da çalınmış durumda; yüzde 96’sı “gelecekten ümitli değilim” diyor. Öğretmenlerin yüzde 96’sı düşük maaş nedeniyle toplumdaki saygınlığının azaldığı görüşünde. Sınıfındaki her öğrenciye kendi evladı gibi yaklaşan
öğretmenlerin yüzde 97’sinin bütçesi kendi çocuklarının ihtiyacını gidermeye yetmiyor. Öğretmenlerin yüzde 65’i esnaf, yüzde 37’si şahıslara borçlu. Matematiğe aykırı biçimde öğretmenler için bir ay ortalama 30 gün değil bir yıl gibi geçiyor, ay sonu bir türlü gelmiyor, öğretmenlerin yüzde 72’si her ay borç alarak ayakta kalabiliyor.
Öğretmenlerin yarısından fazlası kredi kartının sadece asgari borcunu ödeyebiliyor. Buradan altını çiziyoruz: Eğitim emekçisinin, bu sorunları çözmek yerine öğretmene önlük giydirmeye çalışan, öğretmeni okuldan çıkarıp imamları sokmaya gayret eden, öğretmenlerin mesleki haklarını teslim etmek yerine o hakları keyfi kriterlere bağlayan, MEB’in raporlarında ortaya çıkan öğretmen açığı kadar bile öğretmen ataması yapmayan, protokol adı altında gerici yapıları eğitimin taşeronu haline getirenlerin boş sözlerine ihtiyacı yoktur. Yıllardır okullarımıza yardımcı personel ve memur ataması yapılmıyor. İŞ-KUR’dan sözde toplum yararına proje diyerek geçici çalışanlarla eğitim hizmetlerini çözmeye çalıştılar.
Çalışanların iş güvencesini ortadan kaldırarak, kadro hakkı engellenerek, nasıl bir toplum yararı sağlanmaktadır?
Görevde yükselme sınavı yaptınız yıllar sonra, ancak sınavı kazanan şef, sayman, memur ve şube müdürü arkadaşlarımızın atamasını aylardır yapmıyorsunuz?
Milli Eğitim Bakanlığının etkisiz yetkilileri, size sesleniyoruz, atama için fetva mı bekliyorsunuz? Görevinizi yapmayacaksanız o koltuklarda neden oturuyorsunuz?
Bu böyle gidemez! Dünyada başöğretmen unvanlı bir liderin kurduğu tek ülke olan Türkiye Cumhuriyeti’nde eğitim de eğitim emekçisi de bu kadar değersizleştirilemez!
Bu karanlıktan çıkış için taleplerimiz:
- İnsanlık onuruna yaraşır bir ücret alıp, insanca yaşamak istiyoruz!
- Eğitim çalışanları arasında ayrımcılık yaratacak uygulamalara son verilmesi istiyoruz!
- 1. Dereceye gelen tüm eğitim emekçilerine 3600 ek gösterge hakkı verilmelidir!
- Ücretli, sözleşmeli öğretmenliğe son verilmesini, kadrolu atama yapılmasını istiyoruz!
- Öğretmen ve yönetici atamaları başta olmak üzere tüm atamalarda mülakatın
- kaldırılmasını istiyoruz!
- Ek ders ücretlerimizin emekliliğe sayılmasını talep ediyoruz!
- Eğitim emekçilerinin köle değil geleceğin mimarları olduğunun idrak edilmesini istiyoruz!
- Sadece öğrencilerimiz ve kendimiz için değil ülkemizin geleceği için laik, bilimsel, adil ve
- kamusal eğitim istiyoruz!
- Eğitim kurumlarımızın personel ihtiyacının, hükümetin ekonomi ve eğitimde din eksenli
- politikaları ile değil nesnel ve bilimsel kriterlerle belirlenmesini talep ediyoruz!
- Yeterli sayıda yardımcı personel, memur istihdam edilmesini istiyoruz!
- Öğretmenlere ve eğitim çalışanlarına yönelik şiddetin önüne geçecek önlemler alınmasını talep ediyoruz!
- Her şeyden önemlisi meslek onurumuzu geri istiyoruz! Başöğretmenin eğitim neferleri olarak,
Eğitim-İş olarak yarın Ankara’da düzenleyeceğimiz büyük buluşmayla hep bir ağızdan bu gerçekleri haykıracak, ardından Anıtkabire yürüyerek saygımızı sunacağız. Eğitimin aynı zamanda ülkenin geleceği için hayati olduğunu hatırlatıyor, çocukları için iyi bir eğitim, ülkesi için parlak bir gelecek düşleyen tüm yurttaşları mücadelemize destek vermeye davet ediyoruz.
Öğretmenler Gününde bize vereceğiniz en büyük hediye, haklı kavgamıza omuz vermek; kendinize yapacağınız en büyük iyilik ülkenin eğitimine, geleceğine sahip çıkmaktır.