Bir çocuğun kimlik ve karakterini oluşturulan şartların belirlediğine işaret eden Eğitim Bilimci Kamil Vüsal Paşayev; ““Sizce bugün Mimar Sinan yaşasaydı ne yapıyor olurdu. Büyük olasılıkla sanatını icra etmek yerine KPSS’ye hazırlanıyor olurdu. Oysaki o, bizlere 375’ten fazla şaheser miras bırakmıştır. Hem de sınavsız ve puansız” dedi.

Ebeveyn-çocuk ilişkisi üzerine pedagojik ve akademik çalışmalar yapan ve sıklıkla karşılaştığı sorunları ele alıp irdeleyen Eğitim Bilimci Kamil Vüsal Paşayev, “Bugün her üç çocuktan ikisinde dikkat eksikliği, odaklanma sorunu, özgüvensizlik, kendini değersiz hissetme ve internet bağımlılığı görülmektedir. Ebeveynlerse çocukların okula gitmek istememelerinden, derslerine çalışmamalarından, ödevlerini yapmamalarından, söz dinlememelerinden, evde hiçbir işe yardım etmemelerinden şikâyetçi ve mustariptir. Ne demiştik; bir sorunu çözmek istiyorsak önce kaynağını bulmalıyız” tavsiyesinde bulundu.

Psikolog Paşayev, bu sorunlara “Aile”, “Okul – Öğretmen” ve “Çevre” olmak üzere üç perspektiften bakılarak daha sağlıklı bir sürecin izlenebileceğini kaydetti.

Aile Faktörü

Yaşı gereği çocuğun yapması gereken işlerin aile tarafından yapılmasının çocuğun yeteneklerini körelteceğine değinen Psikolog Paşayev, “Psikolojide ‘Taklit Etme Sendromu’ adında bir terim vardır. Bir birey, edindiği bütün olumlu ve olumsuz davranışları taklit etme yolu ile anne ve babadan alır. Yetiştirme şekli bu sürecin en önemli parçasını oluşturur. Sorumluluk bilincinden uzak tutulan çocuklar okula gitmekten, ödev yapmaktan kaçınır, söz dinlemez, saygı duymaz, sorumluluk almazlar. Anne baba arasındaki tutarsızlıklar, tavizkar tutumlu aile modeli, otoriter-baskıcı tutumlu aile modeli, aşırıya kaçan acımasız cezalar, ödüllendirmeler ve şartlandırmalar sorunları tetikleyen başlıca nedenlerdir. Şartlandırma en tehlikeli girişimdir. Bunun yerine seçenek sunulabilir veya öncelik sırası belirlenebilir. Yasaklanan her şey insanoğluna cazip gelir, inatçı bir kişilik oluşturur. Yasaklamanın yerine kısıtlamalar tercih edilebilir” diye konuştu.

Okul-Öğretmen Faktörü

“Öğretmenlik tahtada kırk dakika ders anlatmak olmamalı” diyen Eğitim Bilimci Paşayev, okul ve öğretmenin çocukların gelişimindeki önemini şu ifadelerde sıraladı:

“Öğrencinin hayatına dokunan, kafasında küçük bir pencere açıp oradan güzel şeylere bakmasını sağlayan ve bu anlamda öğrencisine ilham kaynağı olan her bir birey öğretmenlik görevini hakkı ve onuru ile yapıyordur. Bir çocuğun okula gitmemesinin en başlıca üç ana nedeni olabilir. Evde sorumsuz büyütülmüş ve her istediği onaylanmış çocuklar okula gitmekte ve oraya adapte olmakta güçlük çekebilirler. Konfor alanından çıkıp belli bir disiplinle yönetilen bir ortama geçiş yapmak istemeyebilir. Sınıf öğretmeninin teşvik edici, destekleyici tutumu bu sürece kolay adapte olmasını sağlayacaktır. Öğretmenlerin aşırı ödev vermesi, öğrencinin de ödevi yapmama durumunda disipline edici cezalarla karşılaşması veya sınıf önünde rencide edici azarlamalar duyması okuldan soğumasına neden olabilir. Kabul edelim ki; çocuk, öğrenmek için okula gider ve bir dersi ona sevdiren de derse karşı olumsuz duygular beslemesine neden olan da öğretmendir. Akran zorbalığı süreci asla ortadan kaldırılamaz ama farkındalık sağlayan çalışmalarla yumuşatılabilir”

CHP Pamukkale Meclis Üyesi Yıldız’dan Kılıçdaroğlu’na ahde vefa örneği CHP Pamukkale Meclis Üyesi Yıldız’dan Kılıçdaroğlu’na ahde vefa örneği

Çevre Faktörü

Çocukların gelişiminde çevre faktörünün önemine işaret eden Psikolog Paşayev, “Arkadaş bir merdiven gibidir. O merdivenle kuyuya inmek de kuyudan çıkmak da mümkündür. Bu yüzden çocuklarımızın sosyalleşirken edindiği çevresine; doğru kişilerle arkadaş olduğundan emin olmalı ve bu konuda gerekli bilgileri onlarla paylaşmalıyız. Eğitim sistemi gelişmiş toplumlarda çocuğun artı yönleri keşfedilmeye ve geliştirilmeye çalışılırken, Türk toplumlarında çocuğun zayıf ve eksik kaldığı yönlerine odaklanılır ve düzeltmeye çalışılır. Mesela; eğitim sistemi gelişmiş bir toplumda ebeveyn, çocuğunun bir çalgı aletine olan ilgisini veya futbol oynarken topa olan hâkimiyetini fark eder. Çocuğunu hemen bir konservatuvar veya bir futbol akademisine götürür ve bu yanını geliştirmeye çalışır. Bizde ise çocuğun matematiği zayıfsa bu doğrultuda arayışlar ve tercihler yapılır. Çocuklarımızın yeteneklerini keşfetmelerine yardımcı olalım, artı yönlerine odaklanalım.

Bütün çocuklar özeldir ve masum doğarlar. Bizim eşlik ettiğimiz süreç, onların kişilik ve kimliklerini oluşturur. Sevgiyi, merhameti, öfkeyi, çaresizliği, azmi; büsbütün her şeyi çocuklarımız bizden öğrenir. Bir çocuk doğarken seri katil veya cerrah olmayı tercih etmez. Bir çocuğun kimlik ve karakterini oluşturduğumuz şartlar belirler. Çaresiz kalınca lütfen şunu hatırlayalım; Edison mucit olarak doğmamıştı. Bethoven sağırdı ama bu durum, senfoni bestelemesine engel olmamıştı, Hügo, Sefiller’i annesinin karnında yazmamıştı. Kim bilir belki sizin de evinizde keşfedilmeyi bekleyen ikinci bir Mimar Sinan, bir Bethoven, bir Edison, bir Hügo yaşıyordur. Lütfen farkında olun” şeklinde konuştu.

Kaynak: iha